Özge Göktürk: Eğer bir kişi üniversiteye gelene kadar bir enstrüman çalmayı öğrenmemişse, üniversitede enstrüman çalmaya başlayabilir.


Üniversiteye yeni başlayanlar veya halihazırda okuyanlar için rehber olacağını düşündüğüm röportaj serisinin bu haftaki röportajını Bilkent Üniversitesi Elektrik Elektronik Bölümü 2015 mezunu Özge Göktürk ile yaptım. Özge bu hafta Tampere Üniversitesi'nde enerji alanında yüksek lisans yapmak için Finlandiya'ya gidiyor. 


Özge'yi üniversitedeki ilk yılımda tanıdım ve  iyi ki tanımışım dediğim, üniversitedeki en yakın arkadaşlarımdan oldu. Neredeyse üniversitedeki 5 yılın tamamını birlikte geçirdik ve en güzel anılarımın çoğunda o var. Daha nicesini ekleyeceğimizi de biliyorum.




RÖPORTAJ:


Şeyda: Seni sürekli mutlu eden basit bir alışkanlığın var mı?

Özge Göktürk:  Kitap okumak. Okumadığım gün olmaz ve okumadığım günler rahatsız oluyorum. Beni rahatlatıyor kitap okumak.



Şeyda: Seni gün içinde huzursuz hissettiren bir alışkanlığın var mı?

Özge Göktürk: Birlikte olmak istemeyip, zorunlu olarak vakit geçirdiğim insanlar modumu düşürür. Bu beni rahatsız eden bir durum. Onlarla vakit geçirmeye mecbur kaldığımda tüm günüm negatif geçiyor.





Şeyda: Modun düşük olduğunda, kendini mutsuz hissettiğinizde genelde neler yaparsın? Bir B planın var mıdır böyle durumlarda?

Özge Göktürk:  Birkaç dizim vardır. Örneğin modum düşük olduğunda “Friends” izlerim. Mutlaka bilen arkadaşlar vardır. Friends dizisinde 6 kişiden oluşan bir arkadaş grubu var birbirleriyle hoşça vakit geçiren, takılan insanlar. Bu diziyi izleyince keyfim yerine geliyor. Diğer diziler  “New Girl” ve “Leyla ile Mecnun” . Bu dizilerde saçma, olumsuz olaylara bile gülebilen insanları izlemek beni neşelendiriyor. Bu dizileri izlerken kendime kızıyorum. Bu insanlar böyle durumlarda dahi sevinebiliyor, sen neden sevinemiyorsun diye. O yüzden absürt, komedi dizleri izlemeyi çok severim. Böylece modum da yükselir.




Şeyda: Üzerinde etkisi olan biri oldu mu?  Anlattıklarıyla sende olumlu bir değişime sebep olan bir kişi, bir kitap ya da bir seminer var mı? 

Özge Göktürk:  Hepsi için bir tane örneğim var aslında. Ama en büyük örneğim annem olabilir. Annemin kişiliğim üzerinde çok büyük etkisi olduğunu düşünüyorum. Zaten çoğu kişide ailesinin etkisi vardır. 
Annemin bendeki etkisini şöyle açıklayabilirim. Mesela daha bencil bir insan olabilirdim. Egom daha yüksek olabilirdi. Ama annem o anlamda, her zaman “egoya sahip olmanın aslında bir lütuf değil de bir zayıflık olduğunu “ bana ve kardeşime öğretti. Dolayısıyla, ben her zaman egomun yükseldiğini gördüğüm zaman onu kendim için negatif bir şey olarak ifade ettim. Asla “ben şunu şunu yapıyorum” demenin iyi bir şey olmadığını öğrendim. Yani özgüvensiz bir seviyede değil tabi. Kendime güvendiğim alanlar var ama diğer insanları ezerek kendi egomu yüceltmenin çok çirkin bir şey olduğunu annem sayesinde öğrendim.

Hayatımın kitabı olarak “Jane Austen’ın Aşk ve Gurur” kitabını söyleyebilirim. Bu kitaptan daha romantik kitaplar olabilir tabi. Bu kitabı okuduğumda insanların betimleniş tarzını daha iyi algıladım ve aslında bir toplum içinde insanların nasıl davrandığını ve aslında ne düşündüklerini daha iyi anladım. Mesela orda insanların arkadan yaptıkları işler ya da direk bir şey söylediklerinde aldıkları reaksiyonlar vs, toplum içinde nasıl davranmaları gerektiğini söyleyen çok iyi bir kitap bence. Dolayısıyla, insan ilişkileri kurma anlamında bana çok yardımcı olduğunu düşünüyorum.

Film olarak da lise 2’de iken “Ölü Ozanlar Derneği’ni” izlemiştim. Sonrasında tabi milyon kere izledim diyebilirim. O filmin de işte “anı yaşamak” bakış açısını bana çok iyi öğrettiğini düşünüyorum. Bazen böyle çok sıkıcı bir insan haline geldiğimi düşündüğüm zaman(örneğin kütüphanede saatlerimi, günlerimi geçirdiğim zamanlar) bu filmi düşünürüm ve hayatın bu olmadığını, anı yaşamayı ve günüme güzel bir şeyler katmam gerektiğini düşünürüm.



Şeyda: Bu filmi birçok kez duydum. Ama izlemedim. Merak ettim açıkçası.

Özge Göktürk: Kesinlikle izlemelisin. İkimizde mühendislik okuyan kişileriz ve etrafımızdaki çoğu insan teknik anlamda bir şeylerin yapılmasını önemsiyor. Sanat ve edebiyat maalesef onlara mantıklı gelmeyebiliyor. Bunun çok yanlış bir algı olduğuna inanıyorum. Ve bunu da biraz o film sayesinde öğrendim. Mesela o filmde Robin Williams’ın şöyle bir sahnesi var. Çok başarılı bir lisede Edebiyat Öğretmeni Robin Williams şöyle diyor: “Siz ilerde çok başarılı bir doktor veya çok başarılı bir mühendis olabilirsiniz. Bunlar çok güzel ve elbette çok vasıflı meslekler. Ama iyi bir edebiyatçı olmak, iyi bir şair olmak, bunlar herkesin yapabileceği şeyler değil. Ve yapan insanları özel kılan şeyler. Herkes teknik şeyleri belli bir raddeye kadar yapabilir. Ancak sanat dediğimiz şey için ruh, duygu gerekir.”
Sanat ve edebiyatın bu anlamda elzem bir ihtiyaç olduğunu “Ölü Ozanlar Derneği” filmi sayesinde öğrendim. Sanat ve edebiyatla uğraşan herkese saygım o yüzden biraz daha fazla.



Şeyda: Üniversiteden yeni mezun olmuş biri olarak tekrar üniversite zamanlarına dönseydin değiştirmek isteyeceğin bir şey olur muydu? Keşke şunu yapmasaydım dediğin bir şey oldu mu?

Özge Göktürk: Arkadaş seçiminde biraz daha dikkatli olabilirdim belki. Yapacağım en büyük farklılık bu olurdu. Seninle hemen hemen ortak arkadaş çevremiz var ve vasat bir üniversite dönemi geçirmediğimizi düşünüyorum. Yeri geldi sınavımız olmasına rağmen kafamıza esti sinemaya gittik, kahve içmeye gittik. Her şeyi  sınav, ders, proje bazlı yaşamadık. Örneğin şu an bile projelerimiz, sınavlarımız olmasına rağmen konserlere gidiyoruz vs. Ben böyle yaşanmasının daha doğru olduğunu düşünüyorum. Bu benim fikrim tabi.
Üniversite çok ilginç bir yer. Liseden çıkıyorsun ve çok farklı bir ortama giriyorsun. Daha özgürlükçü düşünebildiğin, daha ilginç şeyler yapabileceğin bir yer. Kısıtlanmıyorsun lisedeki gibi. Dolayısıyla insan bir anda tavus kuşu gibi açılıyor bence. Çoğu insanda gözlemlediğim bir şey en azından. Herkes de bir heyecan, bir arkadaş grubu oluşturma, takılmaca olaylarına giriyor. Ama bazen gerçekten çok yanlış arkadaşlar seçilebiliyor. Ben o anlamda, üniversiteye yeni başlayacaklar arkadaşların daha sakin olmasını tavsiye edebilirim. Onun dışında şuna da inanıyorum. Üniversite denge işi bence. Yani kütüphaneye kapanıp saatlerce ders çalışmaktan ya da tamamıyla partilerden oluşan bir hayat değil. Neticede akademik bir ortam ve dengeyi sağlamak önemli. Burdaki akademik olaylardan yararlanmalı, aynı zamanda sosyal imkanları da değerlendirmeliyiz.



Şeyda: Üniversitede kesinlikle şu yapılmalı dediğin bir şey var mı?

Özge Göktürk:  Eğer bir kişi üniversiteye gelene kadar bir enstrüman çalmayı öğrenmemişse, üniversitede enstrüman çalmaya başlayabilir. Ben enstrüman çalmaya 8.sınıfta başlamıştım. İnsanı bir çok yönden etkiliyor. Öncelikle müziğin ruhunu öğreniyorsunuz çaldığınız zaman. Aynı zamanda çalarken disiplinli olmayı da öğreniyorsunuz. Enstrüman çalmak, sınava çalışmak gibi bir şey değil. Mesela ben yan flüt çalıyorum. Eğer her gün 15-20 dakika çalışmazsam diyaframım kapanıyor. Dolayısıyla, bir sonraki güne çalışsam da aynı eforu gösteremiyorum. Yani her gün o zamanı ayırmazsam enstrüman çalmada kötü duruma düşüyorum. Hem sizi disipline eden bir şey, hem de ruhunuzu besliyor.
Üniversite dönemimdeki en güzel zamanlardan biridir enstrüman çalmak için geçirdiğim vakitler ve hocamla yaptığımız sohbetler. Böyle entelektüel, sofistike şeyleri hocamla paylaşabilmek, Bach gibi müzisyenleri tartışabilmek önemli diye düşünüyorum.
Ayrıca sofistike arkadaş edinmenin önemli olduğunu düşünüyorum. Sadece dizi, oyun veya derslerden konuşmak değil de sanattan, edebiyattan konuşabileceğiniz arkadaşlara sahip olmak hayatı zenginleştiriyor.



Şeyda: 18 yaşındayken bilmediğin ama şimdi bildiğin, öğrendiğinde seni olumlu etkileyen bir konu var mı?
Özge Göktürk:  Lise hayatımda akademik olayların önemini biliyordum. Ancak, lisede üniversiteye girmek için bir şeyleri basmakalıp ezberliyorduk. Matematikte bile çoğu kez formülü direk ezberleyip uyguluyorduk. Ezberci bir eğitim var ve buna itiliyoruz. Zamanla bunu aştım. Üniversitede girdiğimiz sınavlar açık fikirli olmaya yöneltti bizi. Dizayn yapmamızı istiyorlardı ve üniversitede ezberle mümkün değil başarılı olamıyorsunuz. Ben üniversitede daha akılcı davranmayı öğrendim şahsen. Her şeyin mantığını öğrene öğrene ilerlemeyi öğrendim.




Özge'ye bu röportaja vakit ayırdığı ve soruları samimiyetle cevapladığı için çok teşekkür ederim.Finlandiya'da çok başarılı olacağını ve kendi gibi iyi insanlarla tanışacağından eminim. Seni seviyoruz!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Geçen Hafta Ne Okudum:”Asi Kızlara Uykudan Önce Hikayeler”

Kasım Ayı Kitap Önerisi Açıklandı Keyifli Okumalar!

Koronavirüs zamanında sakin kalmak için yapılabilecek 10 şey: