"Mutlu değilim artık.Çünkü kentin ortasında dikiliyorum ve yaşarken görmediğim her şeyi görüyorum.Bir dilim ekmek için ağlayan...."
Bu aralar çocuk edebiyatına merak saldım. Tom Sawyer'ın Maceraları, Alice Harikalar Diyarında, Mutlu Prens gibi kitapları dönüp dolaşıp okuyorum. Kendimle ilgili yeni keşfettiğim bir durum bu. Minik bir kuzenime kitap seçer gibi doğruca çocuklar için 100 temel eser bölümüne gidiyorum kitapçıda.
Çocuk kitaplarını okumak bazen tuhaf hissettiriyor, hatta kimi zaman o kitapları kendime aldığımı söylemeye çekiniyorum.
Sonra durup düşününce 12 kişisel kararlarımdan ilki geldi aklıma. Şeyda ol! Başkası için eğlenceli olan şeyler senin için de olmak zorunda değil, bunun tam tersi de geçerli.
Ve bugünkü kitap alıntısını Oscar Wilde'ın Mutlu Prens kitabından yapmak istiyorum.
Oscar Wilde Mutlu Prens kitabında bencilce yaşadıktan sonra ölen ve sonraki yaşamında gerçek mutluluğun ne olduğunu öğrenen bir prensin öyküsünü anlatıyor.
Öldükten sonra mutlu prensin heykeli şehrin ortasına dikilir. Kentte bir nilüfere aşık olan bir kuşun barınmak için mutlu prensin bacakları arasına tüneyerek geceyi orada geçirmesi neticesinde arkadaş olurlar. Aralarında geçen ilk konuşmada heykel ağlamaktadır.
"Hey ne oluyor, sen kimsin?" diye seslenir küçük kuş. "Ben mutlu prensim."diye yanıtlar heykel. "Peki madem mutlu prenssin, neden ağlıyorsun o zaman? Kuşun bu sorusuna cevaben hayatını anlatır mutlu prens:
"Ben bir zamanlar çok mutlu bir prenstim. Sarayda yaşıyordum. Günlerim eğlence içinde geçiyordu. Sarayın kalın duvarları, beni halktan ve gerçek hayattan uzak tutuyordu. Sonunda öldüm ve bir prens olduğum için buraya heykelimi diktiler, üstelik bütün vücudum altından, gözlerim elmastan yapılmıştır. Ama mutlu değilim artık. Çünkü kentin ortasında dikiliyorum ve yaşarken görmediğim her şeyi görüyorum. Bir dilim ekmek için ağlayan çocuklar, soğuktan titreyen insanlar yüreğimi yakıyor. Onlara yardım etmek istiyorum, fakat yerimden kıpırdayamıyorum. İşte bunun için ağlıyorum. Örneğin şuanda aç ve hasta bir çocuk ateşler içinde yanıyor ve annesinden bir dilim portakal istiyor. Ancak annesinin ona verebilecek nehir suyundan başka hiçbir şeyi yok."
Sonrasında mutlu prens kuştan kendisine yardım etmesi için ricada bulunur, ve o günden sonra kuş prensin heykelinde bulunan değerli taşları yardıma muhtaç kişilere ulaştırır gizlice.
Bu hikayeyi okuduktan sonra mutlu prensin hikayesi ile Tolstoy'un hayat hikayesi arasında benzerlikler olduğunu farkettim. (Tolstoy'un çoğunlukla nihilizm akımına kapılması durumlarınıbir tarafa alırsak eğer.)
İkisi de gerçek mutluluğun başka insanların hayat hikayelerine dahil olmak, onlara yardım etmek olduğu sonucuna varmışlardır. Tolstoy çok varlıklı bir kişi iken tüm servetini yoksul insanlara dağıtmıştır ve ölmeden 3 gün önce evinden kaçar ve bir bekçinin evinde hayatını yitirir. İkisi de kendi ihtiyaçlarını düşünmek yerine başka insanların sorunlarına odaklanmış,
çözüm bulmaya çalışmıştır.
Sahiden mutluluk başka insanları mutlu etmek miydi? Mutluluk ve hayatın amacıyla ilgili okuduğum çoğu yazara göre cevap "EVET" .
Katılıyor musunuz? Sizi de kendi ihtiyaçlarınızdan soyutlanıp başkalarını, yarınki kuşakları düşünmek mutlu ediyor mu?
Çocuk kitaplarını okumak bazen tuhaf hissettiriyor, hatta kimi zaman o kitapları kendime aldığımı söylemeye çekiniyorum.
Sonra durup düşününce 12 kişisel kararlarımdan ilki geldi aklıma. Şeyda ol! Başkası için eğlenceli olan şeyler senin için de olmak zorunda değil, bunun tam tersi de geçerli.
Ve bugünkü kitap alıntısını Oscar Wilde'ın Mutlu Prens kitabından yapmak istiyorum.
Oscar Wilde Mutlu Prens kitabında bencilce yaşadıktan sonra ölen ve sonraki yaşamında gerçek mutluluğun ne olduğunu öğrenen bir prensin öyküsünü anlatıyor.
Öldükten sonra mutlu prensin heykeli şehrin ortasına dikilir. Kentte bir nilüfere aşık olan bir kuşun barınmak için mutlu prensin bacakları arasına tüneyerek geceyi orada geçirmesi neticesinde arkadaş olurlar. Aralarında geçen ilk konuşmada heykel ağlamaktadır.
"Hey ne oluyor, sen kimsin?" diye seslenir küçük kuş. "Ben mutlu prensim."diye yanıtlar heykel. "Peki madem mutlu prenssin, neden ağlıyorsun o zaman? Kuşun bu sorusuna cevaben hayatını anlatır mutlu prens:
"Ben bir zamanlar çok mutlu bir prenstim. Sarayda yaşıyordum. Günlerim eğlence içinde geçiyordu. Sarayın kalın duvarları, beni halktan ve gerçek hayattan uzak tutuyordu. Sonunda öldüm ve bir prens olduğum için buraya heykelimi diktiler, üstelik bütün vücudum altından, gözlerim elmastan yapılmıştır. Ama mutlu değilim artık. Çünkü kentin ortasında dikiliyorum ve yaşarken görmediğim her şeyi görüyorum. Bir dilim ekmek için ağlayan çocuklar, soğuktan titreyen insanlar yüreğimi yakıyor. Onlara yardım etmek istiyorum, fakat yerimden kıpırdayamıyorum. İşte bunun için ağlıyorum. Örneğin şuanda aç ve hasta bir çocuk ateşler içinde yanıyor ve annesinden bir dilim portakal istiyor. Ancak annesinin ona verebilecek nehir suyundan başka hiçbir şeyi yok."
Sonrasında mutlu prens kuştan kendisine yardım etmesi için ricada bulunur, ve o günden sonra kuş prensin heykelinde bulunan değerli taşları yardıma muhtaç kişilere ulaştırır gizlice.
Bu hikayeyi okuduktan sonra mutlu prensin hikayesi ile Tolstoy'un hayat hikayesi arasında benzerlikler olduğunu farkettim. (Tolstoy'un çoğunlukla nihilizm akımına kapılması durumlarınıbir tarafa alırsak eğer.)
İkisi de gerçek mutluluğun başka insanların hayat hikayelerine dahil olmak, onlara yardım etmek olduğu sonucuna varmışlardır. Tolstoy çok varlıklı bir kişi iken tüm servetini yoksul insanlara dağıtmıştır ve ölmeden 3 gün önce evinden kaçar ve bir bekçinin evinde hayatını yitirir. İkisi de kendi ihtiyaçlarını düşünmek yerine başka insanların sorunlarına odaklanmış,
çözüm bulmaya çalışmıştır.
Sahiden mutluluk başka insanları mutlu etmek miydi? Mutluluk ve hayatın amacıyla ilgili okuduğum çoğu yazara göre cevap "EVET" .
Katılıyor musunuz? Sizi de kendi ihtiyaçlarınızdan soyutlanıp başkalarını, yarınki kuşakları düşünmek mutlu ediyor mu?

Yorumlar
Yorum Gönder